Danıştay’ın FETÖ’cü savcıların geri dönüşünün önünü açan kararına Erdoğan’dan tepki: Bu konuda sessiz kalmamız mümkün değil
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır’daki temaslarını tamamlayarak yurda döndü. Dönüşte uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Danıştay 5’inci Dairesi’nin, FETÖ ile irtibat ve iltisaklı olduğu gerekçesiyle meslekten ihraç edilen 450 kişinin iade edilmesi ve bu kişilere tazminat ödenmesi yönündeki kararına sert tepki gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu mümkün değil” dedi. Tıpkı Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karar gibi “Biz Cumhur İttifakı olarak bazı tuhaf kararlara tepkisiz kalmadığımız gibi buna da sessiz kalamayız. Üstelik Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bu kararları da hazmedemiyorum” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’ye dönerken uçakta gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlar şöyle;
SORU: Mısır’ın Refah bölgesindeki sivillerin durumundan bahsettiğinizi söylediniz. İsrail’in oraya saldırma planı var. Çin’den İngiltere’ye, AB’ye ve ABD’ye uyarılar geliyor ama İsrail dinlemiyor. Sanki ikili görüşmenizde bu konu konuşuldu? Bunun dışında Gazze’ye yapılabilecek yardımlar da oldukça sınırlıdır. Yardım konusunda hangi adımlar atılacak?
Gazze’ye insani yardım ulaştırılması konusunda olumlu gelişmeler yaşanıyor. Bu gelişmeleri özellikle Mısır Cumhurbaşkanı Sayın Abdülfettah El Sisi ile de görüştük. Bu konuda İsrail’e baskı yapmaya devam edeceklerini söylediler. Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan gerekli görüşmeleri sürdürüyor. Esas olarak hem Sayın Sisi hem de Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres ile görüşmeler yapacağız. ABD’li yetkililer de İsrail’e bu konuda baskı yapmaya devam edeceklerini söylüyor. Gazze’ye gelen yardım tırlarının sayısı 200-250’ye çıktı ama bu yeterli değil. Sayının 500-600 tıra çıkacağı söyleniyor. Bu sayıya ulaşabilirsek ancak ihtiyaçlar açısından çözümden bahsedebiliriz. Öte yandan İsrail’in Refah bölgesine yönelik saldırıları her zamanki gibi sahtekarlıktır. Sayın Sisi ile de konuyu görüştük. “Orada insanların can güvenliğinden taviz vermemiz mümkün değil” dedik. Düşünün, sivillere “Oraya gidin, orası güvenli” demek, sonra da üzerlerine bomba atmak insani değerlere, savaş hukukuna, uluslararası hukuka, insan haklarına uygun mu? İnsanlığın bu çığlığı bir an önce duyması gerekiyor. Bu soykırıma sessiz kalmanın maliyeti ve sonuçları çok büyük. Tarih, bu insanların katledilmesine göz yumanları yargılayacak. Bu soykırıma imza atanlar zaten tarih önünde haksız ilan edilmişlerdir.
SORU: Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere pek çok kurum, kuruluş ve ülke, Türkiye’nin Gazze’de ateşkes ve kalıcı barış için ortaya koyduğu yaklaşım ve perspektifin farkında. Türk siyasetinin küresel ölçekte nasıl yankı bulduğunu sormak istiyorum.
Bizlerin, dostlarımızın ve dünyanın çeşitli yerlerindeki insanların tepkileri, İsrail’in Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki yalnızlığına katkıda bulundu. Ancak gelinen noktada kan dökülmesi durmuş değil. İsrail’in vahşi saldırıları halen devam ediyor. Özellikle bazı Batılı ülkelerin yetkilileri, bu saldırıların başladığı günlerde bizim söylemeye başladığımız ve sürekli tekrarladığımız cümleleri artık dile getirecek noktaya geldiler. Ne yazık ki barış çağrıları ABD’nin olumsuz yaklaşımı nedeniyle sonuçsuz kalıyor. Amerika, sözde bu sorunu çözmek için bölgeye üst düzey yetkililer gönderdiğini ancak sonuç alamadığını söylüyor. Durum böyle olsa da ateşkesin ve barışın yeniden tesis edilmesi için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Çünkü başka çıkış yolumuz yok. Batılı insanlar bizimle iletişime geçtiğinde bu konuları onlara özellikle aktarıyoruz. Biz onlara ‘Biraz girişimde bulunalım, belki oradan sonuç alırız’ diyoruz. Sürecin başında İsrail’in yanında yer alan bazı ülkelerin artık ne kadar pişmanlık duyduğunu da görüyoruz. Kalıcı barış için çabalarımızı sürdürüyoruz. Çözümün, 1967 sınırlarına dayalı, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen, coğrafi açıdan bütünleşmiş bir Filistin devletinin kurulması olduğu gerçeğini artık dünya görmezden gelemez. Türkiye sadece Filistinli kardeşlerini değil, insan haklarını, barışı ve uluslararası hukuku da savunuyor. Türkiye bu konudaki samimiyetini en açık şekilde ortaya koymuştur. Küresel sistemin yeni katliamlara zemin hazırlayan bu çarpık yapısının artık değiştirilip aktif kontrol mekanizmalarının kurulması gerekmektedir.
SASI TÜRKİYE’YE GELİYOR
SORU: Mısır ziyaretiniz sırasında Cumhurbaşkanı Sisi ile görüşmeniz tüm dünyada ilgiyle takip edildi. Artık Türkiye-Mısır ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığını söyleyebilir miyiz?
Türkiye ve Mısır bölgenin iki önemli ülkesidir. 12 yıldır iletişimimizi kaybetmiştik. Dünya Kupası sırasında Katar Emiri Şeyh Tamim’in müdahalesiyle orada bir araya geldik ve normalleşme sürecini başlattık. Mısır’a yapılan bu ziyaret Sayın Sisi’nin ısrarlı daveti üzerine gerçekleşti. Kendilerine Üst Düzey Stratejik Yönetim Kurulu Toplantımızın yapılmasını ve bu adımın atılmasını önerdim. Bunu da kabul ettiler. Dışişleri Bakanlarımız temaslarını sürdürecek. Sayın Sisi büyük olasılıkla Nisan veya Mayıs aylarında Ankara’ya gelecek ve bir iade-i ziyarette bulunacaktır. Mısır’la hem kültürel hem de tarihi açıdan birliğimiz ve derin bağlarımız var. Mısır’la sadece aynı tarihi değil aynı denizi paylaşıyoruz ve o denizin küresel denklemdeki değeri her geçen gün artıyor. Dış politika ise karşılıklı çıkar temelinde inşa edilir ve bu temelde yönetilir. Dolayısıyla aynı yönde senkronize adımların atılması şüphesiz iki ülkenin çıkarınadır. Biz de Mısır tarafı da bu gerçeğin farkındayız ve yeni dönem bu sağlam temeller üzerine inşa ediliyor. Önümüzde çok kritik sınavlar var ve gelecekte dünyayı ne gibi öngörülemeyen ve güçlü süreçlerin beklediğini bilmiyoruz. Bu nedenle hem bölgemizde hem de dünyada barış ve huzurun korunması için bir arada durmamız gerekiyor. Önümüzde her iki ülkeyi de kalkındıracak iş birliği alanları var, zamanı geldiğinde de adımlar atılacak.
TERÖRLE MÜCADELE OPERASYONU
SORU: Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Başbakanı Mesrur Barzani ile görüştüğünüzü belirtmiştiniz. Biz de merak ediyoruz çünkü Ankara bir süredir Süleymaniye’yi PKK/YPG terör örgütü konusunda uyarıyor. Ancak hem Süleymaniye hem de Bafel Talabani terör örgütüne desteğini sürdürüyor. Süleymaniye’nin bu tavrına Türkiye nasıl cevap verecek? Son dönemde Sayın Hakan Fidan, Sayın İbrahim Kalın ve Sayın Yaşar Güler ardı ardına ziyaretlerde bulundular. Bu ziyaretlerin perde arkasını merak ediyoruz. Barzani ile görüşmeniz çerçevesinde Irak ve terör örgütüyle ortak bir çalışma olacak mı?
Türkiye dosta dosttur. Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanımız Yaşar Güler ve MİT Liderimiz İbrahim Kalın arka arkaya Irak’a ziyaretlerde bulundu. Bu ziyaretler Irak’ta yaşanan olumsuz gelişmelerin yarattığı atmosferi yumuşatırken, Türkiye ile Irak arasında hem merkezi yönetime hem de Kuzey Irak’a ilişkin adımların atılması açısından güzel gelişmeler yaşandı. Dürüstlük ve cesaretten taviz vermediğimiz sürece ve özellikle sınırlarımızda terör örgütünün kurulmasına izin verilmediği sürece bu bölgedeki komşularımızla her adımı birlikte atacağız. Hiç kimse Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne bizim kadar saygı duyamaz. Süleymaniye’nin bu olumsuz yaklaşımı konusunda defalarca uyarılarda bulunduk. “Burada yeni ve farklı oluşumlar görüyoruz, bunlara fırsat vermeyin, yoksa yalnız kalırsınız.” dedik. Çünkü Süleymaniye hemşehrilerimizin her zaman kontrolümüz altında olduğu bir yerdir. Erbil yönetimiyle terörle mücadelede yakaladığımız ivme olumlu yönde ilerliyor. Ancak ne yazık ki Süleymaniye yani KYB yönetimi defalarca uyarılarımıza rağmen terör örgütü PKK/YPG/PYD’ye desteğini sürdürüyor. Toplantımızda bu konuyu gündeme getirdik ve uyarımızı yaptık. Kimse bizden farklı bir duruş beklemesin, gereken cevabı vereceğiz. Bu sorunu görmezden gelemeyiz. Atabileceğimiz adımları atıyoruz ve atacağız. Pek çok konuyu tolere edebiliriz ama eğer bekamız ve milli güvenliğimiz söz konusuysa hoşgörü kapılarını kapatır, gereğini yaparız. Eğer hedef bize düşmanlık beslemek ise bizim de tepkimiz ve almamız gereken tedbirler vardır, daha sert adımlar atmaktan da çekinmeyiz.
SORU: Bu ziyarette Kalkınma Yolu projesiyle ilgili “Bu takvimle ilerleyelim” diye somut bir sonuç çıktı mı?
Kalkınma Yolu Projesi, BAE yönetiminin, Irak’ın ve bizim de dahil olduğumuz dev bir proje. Kuzey Irak’ın bu projede hassasiyeti var. Duyarlılığımız var. Bu yüzden adımlar atıyoruz. Abu Dabi yönetimiyle bir araya geldiğimizde mutlaka konuşulan konulardan biri bu. İnşallah bunu en ideal şekilde gerçekleştireceğiz. Birleşik Arap Emirlikleri Başkanı Muhammed bin Zayed Al Nahyan, önceki toplantımızda, “60 günlük bir süre belirleyelim ve tüm arkadaşlarımız ve ilgili birimlerimiz planlama çalışmalarının ötesine geçerek proje çalışmalarına başlasınlar” teklifini yapmıştı. Şu anda Ulaştırma Bakanımız Abdulkadir Uraloğlu muhataplarıyla görüşmelerini sürdürüyor. İnşallah bu çalışmalar projeden, plandan uygulamaya doğru ilerleyecek ve bu konunun ana aktörleri Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri ve Irak olacak. Çalışmalarımıza bu şekilde devam edeceğiz. Bu yol bölgemiz için yeni bir İpek Yolu olacak ve aynı zamanda bölgesel barışa da hizmet edecektir. Basra Körfezi ve çevre ülkelerin Türkiye üzerinden Avrupa pazarına ulaşmasını sağlayacak bu rota tam anlamıyla bir kazan-kazan projesi.
SORU: Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, iki yıl aradan sonra ilk kez Batılı bir gazeteciye röportaj verdi. Röportajda Türkiye’nin arabuluculuğunda Ukrayna’da yaşananları anlatırken, “Tam anlaşmaya varıyorduk ama İngiltere Başbakanı Boris Johnson devreye girerek Ukrayna’yı yanılttı ve barış olmadı” dedi. Türkiye’deki barış görüşmelerinin öneminin ne kadar kritik olduğunu anlattı. Türkiye’den bu konuda beklentiler, girişimler var mı?
Doğrusunu söylemek gerekirse Sayın Putin’in bu açıklamalarında samimiyet var. İstanbul süreci olarak değerlendireceğimiz bu toplantılarda her türlü samimi adımı attık. Bakan arkadaşlarım bu konuda Rusya tarafıyla görüşmeler yaptı. Sonuç odaklı çalıştık ama barış sağlanamadı. Ancak buradan sonuç alamadık diye ayrılamayız. Barış arayışından vazgeçmeyeceğiz. Barışın sağlanması için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson barış çabalarından çekilmeden önce de birlikte çalıştık, çabalarımızı sürdürdük ama olmadı. Geçtiğimiz günlerde İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron bizi ziyarete geldi ve kendisi ile bu konuları görüştük. Sayın Putin bu süreçte bizimle birebir görüş alışverişinde bulunursa veya Rusya’nın ilgili bakanları da buraya müdahale ederse biz de onlarla bu süreci takip edip sonuç almaya çalışırız. Şu ana kadar Ukrayna-Rusya savaşında barışa hizmet eden somut sonuçlar elde ettik. Esir değişiminden tahıl koridoruna kadar pek çok önemli gelişme yaşandı. Hatta tarafları Türkiye’de birden fazla kez bir araya getirdik. Bunu da yine yapıp, dış etkenlerden uzak, çözüm odaklı bir süreç yönetimiyle huzurun kapısını aralayabiliriz. Bu arayışlarımızı hem Sayın Putin ile hem de Sayın Zelensky ile yaptığımız görüşmelerde sürdürüyoruz. En başından beri adil barışın savaştan daha iyi olduğunu savunuyoruz ve tüm adımlarımızı bu anlayışla atmaya çalışıyoruz. Barış istediğimiz sürece oraya ulaşmanın bir yolunu mutlaka bulacağız.
F-16 SATIN ALMA SÜRECİ
SORU: Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylamasının ardından ABD’nin F-16 tedarik sürecinde adım atmasıyla uzun bir aradan sonra Türkiye-ABD ilişkilerinde olumlu bir havanın yakalandığı yönünde yorumlar yapıldı. Aslında Ankara ile Washington arasında olumlu bir atmosferden bahsedebilir miyiz? Peki bu olumlu hava FETÖ, PKK/YPG, S-400, F-35 gibi tartışmalı sorunlara da olumlu yansıyacak mı?
Son dönemde ABD ile attığımız bu adımlar sonucunda bazı olumlu gelişmelerden söz edebiliriz. Şu anda Kongre’deki hava olumlu. Aynı şekilde Senato’dan da olumlu sesler geliyor. ABD ile benzer olduğunu düşündüğümüz veya üzerinde mutabakata vardığımız konuların sayısının arttığını söyleyebiliriz. Şu anda olumsuz bir gidişat yok, tam tersine olumlu bir gelişme var. Bu konuyla ilgili olarak ilgili bakanlar da Türkiye’deki muhataplarına olumlu gelişmelerin olduğunu söylüyorlar. Bu konulardaki bilgileri hem Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a, hem MİT Başkanı İbrahim Kalın’a hem de Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanımız Akif Çağatay Kılıç’a veriyorlar. “Elimizden geleni yapıyoruz. Sayın Biden’ın imzalı mektubunu burada gördünüz” diyorlar. “Islak imzamızla olan onay belgesini gördünüz. Her şeyden önce parlamentomuzun aldığı kararı duydunuz ve teşekkür ettikten sonra bize teşekkür ettiniz. Bundan sonrasını sizden bekliyoruz” dedik ve yolumuza devam ediyoruz. . Aynı şekilde İsveç Başbakanının bu konuda bize teşekkür çağrısı da attığımız adımın olumlu yönde ilerlediğinin göstergesidir.
DEPREM KONUTLARI
SORU: 6 Şubat depreminin üzerinden bir yıl geçti. Yıl dönümünüzde siz de bir kez daha deprem bölgesindeydiniz. Oradaki vatandaşlarla bir araya gelerek tamamlanan evleri teslim ettiniz. Bir yılın sonunda gelinen noktayı, yaraların iyileşmesi, evlerin, şehirlerin yeniden inşa edilmesi, canlandırılması açısından değerlendirebilir misiniz? Ayrıca oradaki vatandaşlarla yaptığınız görüşmelerde devletin bu dönemde yaptıkları konusunda size neler anlattılar?
Deprem bölgesine yaptığımız ziyaretlerde vatandaşlarımız, devletimizin kendilerini yalnız bırakmadığını ve sözünü tuttuğunu anlattı. Bölgede üretimi devam eden evleri tamamlamaya çalışıyoruz. İnşaat bitip evler de tamamlandıkça sahiplerine teslim ediyoruz. Sözümüzü tuttuğumuzu gösterdik ve benzeri görülmemiş bir inşaat seferberliği başlattık. Aslında muhalefet bunu çok iyi biliyor. Geçtiğimiz gün Hatay’da halk belediye başkanlarını ve muhalefetin genel başkanlarını yuhaladı. Meydana bile getirmedi. “Sana inanmıyoruz. Bizi aldattın. Şimdi yine utanmadan karşımıza çıkıyorsun.” dediler. Bölgede evler, köy evleri, ahırlar inşa etmeye adım adım devam ediyoruz. İnşallah bitince vatandaşlarımıza teslim edeceğiz. Konutlar alt yapısı ve üst yapısıyla güven veriyor. Depremden etkilenen kardeşlerimizi bir an önce güvenli, huzurlu ve sağlam yuvalarına kavuşturmak için gece gündüz koşuyoruz. Sadece gezdiğimiz 5 ilde kura ile hak sahiplerine teslim ettiğimiz misafir ve köy evlerinin sayısı 31 binin üzerinde. İnşallah iki ay içerisinde deprem bölgesinin tamamında 75 bin konutu teslim edeceğiz. Önümüzdeki dönemde de her ay 15-20 bin civarında konut ve köy evini hak sahipleri ile buluşturacağız. Böylece temel atıldıktan sonra bir yıl içerisinde inşaatı tamamlama sözümüzü yerine getirmiş olacağız. Hedefimiz yıl sonuna kadar 200 bin konutu vatandaşlarımıza teslim etmek. Daha sonra bu sayıyı hızla 390 bine çıkaracağız. Yolumuza devam ediyoruz. Amacımız, hizmetlerimizi halkımıza daha aktif bir şekilde ulaştırmak için yerel yönetimlerde halkımızın da desteğiyle önemli başarılar elde etmektir. Burada en keyifli şekilde çalışmalarımıza devam ediyoruz.
YER ALTINDAKİ 9 İŞÇİ ARANIYOR
SORU: Erzincan’daki maden ocağındaki çökmeyle ilgili ilk andan itibaren çok yoğun çalışma başlatıldı. Hala devam ediyor. Kriminal soruşturmalar devam ediyor. Bütün bunlarla ilgili genel bir değerlendirmeniz var mı?
Maalesef burada da bu kadar büyük bir heyelan meydana geldi. 600 civarında madencinin çalıştığı bu yerde ne yazık ki şu anda 9 vatandaşımız yeraltında. Arama kurtarma çalışmaları sürüyor. Valimiz ilk andan itibaren bölgedeydi. İçişleri Bakanımız Ali Yerlikaya da AFAD ile birlikte olaya bizzat müdahale etti. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar da yanımızdaydı. Ülkeye dönüp olay yerine gelmesinin faydalı olacağını düşündük ve kendisini hızla bölgeye gönderdik. Bugün İçişleri ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız olayları yakından takip ediyor ve çalışmaların koordinasyonunu üstleniyor. Bu heyelanla ilgili teknik inceleme ve incelemeler başladı. İncelemelerin sonuçlarına göre mutlaka adım atılacaktır. Bu aşamada önceliğimiz madencilerimize ulaşmaktır.
“MÜLTECİ SORUNUNDAN EKMEK YOK”
SORU: Her seçim döneminde olduğu gibi seçim yaklaşırken de toplumsal huzuru bozmak için bazı gruplar akın etmeye başladı. Sanki tuşlara aynı anda basılmış gibiydi. Farklı yapıdaki terör örgütleri baskınlar gerçekleştiriyor. Bu konuyla ilgili bulgularınız nelerdir?
Maalesef her dönem, her seçim öncesinde yaşadığımız olaylar bunlar. Ne yaparlarsa yapsınlar öyle ya da böyle her şey olacak. Burada seçime iki ay bile kalmadı. Artık geri sayım başladı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de partisinin küme toplantısında çok net bazı konuları ortaya koydu. Ben de aynı görüşleri paylaşıyorum. Muhalefet özellikle mülteci konusunu gündeme getiriyor. Bunların hiçbiri onlara ekmek getirmeyecek, boşuna çabalıyorlar. 31 Mart mutlaka bazı insanların siyaset sahnesinden tamamen silindiğini göreceğimiz gün olacaktır. Nasıl ki 28 Mayıs’ta bir kısmı silindiyse, bir kısmı da şu anda yarım yamalak hayatta kalmaya çalışıyorsa, sonuç da aynı olacaktır. Bu konuda biz Cumhur İttifakı olarak hem büyükşehirlerde, hem illerde hem de ilçelerde teşkilatlarımızla yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Şu anda arkadaşlarımız Ankara’da başkan yardımcılarımızla birlikte meclis üyeleriyle ilgili çalışmaları yürütüyorlar. İnşallah biz de onlara katılacağız. Bildiğiniz gibi Samsun’da mitingim var. Samsun bizim için çok değerli. Bundan sonra da Giresun ve Ordu’da mitinglerimizi gerçekleştireceğiz. Böylece Karadeniz’i yeniden imar etmek istiyoruz.
DEVLET MAHKEMESİ GÖREVİN İADE EDİLMESİNE TEPKİ
SORU: 450 hakim ve savcı FETÖ ile bağlantıları nedeniyle ihraç edildi. Danıştay 5’inci Dairesi bu 450 hakim ve savcının görevlerine iade edildi. Bu skandala HSK’nın itirazı vardı. Danıştay bu itirazı dikkate almadı. Bu skandal halktan da çok ciddi tepki aldı. Bu konudaki fikirlerinizi ve tutumunuzu merak ediyoruz.
FETÖ denilen bu şer ağının, terör yapılanmasının belini kırdık. FETÖ bataklığını kuruttuk ama sinekleri temizleme çalışmalarımız devam ediyor. FETÖ’nün iç yüzünü anlatmaya ve onlarla her alanda mücadele etmeye devam edeceğiz. Mücadelemiz bitmedi. Son kukla da Türkiye’ye zarar veremez duruma gelene kadar devam edeceğiz. Yüzlerindeki farklı maskeleri yırtıyoruz ve bunlar ortaya çıkıyor. Her türlü şekilde gelen bu zayıf iradeli şarlatanların peşinde olacağız. Ancak Danıştay’ın aldığı bu karara sessiz kalmamız mümkün değil. Biz Cumhur İttifakı olarak Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bazı tuhaf kararlara tepkisiz kalmadığımız gibi bu konuda da sessiz kalamayız. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bu kararları da hazmedemiyorum. Danıştay zaman zaman bunu yapıyor ve bu tür kararlarla bizi rahatsız ediyor ama Anayasa Mahkemesi’nin sıklıkla bu tür kararlar vermesi bizi ciddi anlamda rahatsız ediyor. Mesela Anayasa Mahkemesi de BTK ile ilgili bir karar verdi. Bunu nereye giriyorsunuz? Böyle bir karar nasıl verilir? Bu konunun üzerine gidiyoruz ve gideceğiz. Bu konunun Danıştay’da da aynı şekilde takipçisi olacağız.